Büyüyen Türkiye ama düşen Türk Lirası. Türkiye’nin bu yılı yüzde 5’e yakın büyüme ile kapatması bekleniyor. Ancak bir yandan cari açık bir yandan bütçe açığı gelecek yıl “kemer sıkmayı” gerektirecek gibi görünüyor.
Son dönemde Doların uluslararası piyasalar değer kazanması gelişmekte olan ülkelerin de dengesini bozdu. Türk Lirası yıla kötü başlasa da özellikle yazın önemli ölçüde değer kazanmıştı. Ancak son bir ayda hem siyasi anlamda yaşanan sıkıntılar hem de ekonomik olarak Doların değer kazanmaya devam etmesi yeniden kuru riskli seviyelere getirdi. Bu durum sürdürülebilir büyümeyi tehlikeye atan en önemli unsur olarak karşımıza çıkıyor. Yılın ilk yarısında yüzde 5.2 büyüme rakamını yakalayan Türkiye Orta Vadeli program hedefi olan yüzde 5.5 seviyesine oldukça yakın. Son dönemde artan kur etkisi ve enflasyon ile büyümenin yavaşlayacağı özellikle bütçe dengesindeki bozulmanın bu rakamın son çeyreğindeki rakamları da etkileyeceği aşikar. Ancak yine de OVP’deki yüzde 5.5’lik rakama yakın bir kapanış yapabiliriz. Gelecek yıl için ise OVP’de yine yüzde 5.5 hedefi var. Ancak uluslararası tahminler Türkiye’nin 2018 yılı için büyüme tahminlerini düşürdüler. Özellikle Dünya Bankası’nın yüzde 3.5 olarak revize ettiği beklentisi gelecek yılın Türkiye için yavaşlatıcı bir etkisinin ortaya çıkacağını göstergesi. IMF’te yine 2018 yılı için beklentisini 3.5 olarak belirlemiş durumda. Türkiye’nin dışa bağımlılığını düşündüğümüzde gelecek yıl büyümenin yavaşlayacağı düşünülebilir. Bunun için önemli etken artan borçlanma maliyetleri olacaktır. Özellikle Amerika Merkez Bankası’nın Ekim ayı itibariye başlayacağı bilanço daraltma operasyonu gelişmekte olan ülkeleri etkileyecek en önemli unsur. Uzun zamandır devam eden düşük faiz ve bol dolar likiditesi sürecinin tam tersi uygulamaya geçecek olan FED parasal sıkılaştırmayı daha fazla hissettirecek. Bilanço daraltma ile piyasadan dolar toplamaya başlayacak olan FED, Doların değerinin de yıllara yayılarak artmasını sağlayacak. Bu uygulamayı zaman yayması bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için oldukça önemli. Çünkü strateji sert ve hızlı olsaydı yaratacağı yıkım etkisi daha büyük olurdu. Ayrıca Aralık ayında bir faiz artırımı daha gerçekleştirmesine kesin gözüyle bakıldığı için Doların gelecek yıl maliyeti daha da artacak. FED tarafında bir diğer riskte Yellen’ın görev süresinin doluyor olması. Yellen piyasada daha yapıcı yani “güvercin” olarak bilinen bir başkandı. Hem faiz uygulaması hem de bilanço daraltılması tarafında daha yavaş bir çıkış stratejisi belirleyen Yellen açıklamalarıyla da gelişmekte olan ülkelerin ve Doların değerinin artışından zarar görecek ülkelerin her zaman yanında oldu. Ancak Yellen yerine, Trump’ın daha şahin bir başkanla yoluna devam etmesi bekleniyor. Bu durum şüphesiz başta Türkiye olmak üzere bir çok gelişmekte olan ülkenin görünümünü etkileyecek. Çünkü hızlı faiz artırımı ve bilanço daraltma demek, elinde yeterli likiditesi olmayan gelişmekte olan ülkelerin de borçlanma maliyetlerinin hızla artması anlamını taşır. Bu durum da bilançoların önemli ölçüde bozulmasını sağlar.
Dış bağımlılık açısından bir diğer riskte Avrupa Merkez Bankası. ECB uzun zamandır devam ettiği parasal genişleme programını gelecek yılın son çeyreğine kadar devam ettirecek. Ancak alımları azaltmaya da devam edecek. Yani ECB’de bir çıkış stratejini yavaş yavaş uygulamaya koyacak. Bu durum Euro tarafında da borçlanma maliyetlerini artıracak en önemli unsur.
Enflasyon ise içerideki öncelikli sorunumuz olmaya devam ediyor. Yüzde 11.2 olarak açıklanan son rakam tek hanelerin daha da zorlaştığı bir döneme girdiğimizin işaretçisi. Büyümenin yüzde 5.2 olarak açıklandığını düşünürsek enflasyonun çift hanede kalması doğal. Ancak gelecek yıl beklentileri yüzde 8 etrafında yoğunlaşmakta. Bu durum büyümenin yavaşlayacağının işaretçisi. Artacak olan enerji maliyetleri yine zam olarak fiyatlara yansıyabilir. Bu durum mevcut enflasyon rakamını da yukarı çekebilir. Merkez Bankası’nın son dönemde uyguladığı yüksek faiz politikasına devam edeceğini düşünüyorum. Bu durum hem artan kurumlar vergisi hem de borçlanma maliyetlerinin artmasıyla daha yüksek kedi faizini de beraberinde getirebilir. Bu dengeyi bozmamak içinse uygulanan sıkı maliye politikaları oldukça önemli. Bu durumda bütçe dengesini de sağlamak zor olacaktır. Özellikle gelecek yıl seçim harcamalarının artacağını düşünürsek yüzde 2’lere ulaşan bir bütçe açığı mali disiplini de sarmaya yetecektir.Hem yerel yönetim hem de genel seçimlerin ülke ekonomisine maliyeti oldukça yüksek olacak. Aynı zaman bu seçim süreci dış ilişkiler de oldukça önemli.
Son dönemde ABD ve Avrupa Birliği ile yaşanan gerginliğin devam etmesi siyasi riski artıran en önemli unsur. İlerleyen dönemde AB’den gelebilecek müzakerelerin sonlandırılması çağrısı TL’de yıkım etkisi yaratabilir.
Yıl sonunda hem siyasi hem de ekonomik anlamda gelişmeler gelecek yıl ki performansımızı da önemli şekilde etkileyecek. Yeniden başlama şansımız yok bu yüzden mevcut dengelerin katkılarını iyi hesaplamalı ve dengelerin bozulmaması için acilen tedbir alınması şart.
Sağlığınızda da dengelere dikkat edin. Aman dengeler bozulmasın…