“Okuma özürlü bir toplum olduk.”….. Ben dâhil birçoğumuzun zaman zaman dillendirdiği bir cümledir bu. Oysaki okumayı öğrenmek ve bunu alışkanlık hâline getirerek yaşam boyunca devam ettirmek, bireylere okuma sevgisi ve alışkanlığını kazandırmak, tüm dünyanın en temel eğitimsel hedefleri arasında yer almaktadır. Öyle ki çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin okumayı sevmelerini sağlamak için geçmişten bugüne; hemen her gün konferanslar, sempozyumlar gibi etkinlikler yapılmakta ve ulusal kampanyalar düzenlenmiş. Zaman zaman da çeşitli etkinlikler yapılarak okumayı sevmeyen öğrencilerin isteksizliklerinin sebepleri araştırılmış, okuma alışkanlığı konusundaki görüşlerine başvurulmuş. Okumayı niye sevmedikleri, sevmemelerine etki eden sebepler incelenmiş, bireylere okuma sevgisini kazandırabilmek için farkındalık yaratmanın önemli olduğuna dikkat çekilmiş.
Yıllar önce Adalet Ağaoğlu ile yaptığım bir söyleşide de bu konuyu da konuşmuştuk. Ağaoğlu, kendi çocukluk yıllarından bahsederken “Annem Boşnak’tı ve farklı bir kültürü aldığına inanıyorum. Kaymakamın eşi, jandarma komutanının eşi, beraber bazı akşamlar toplanır; kitap okurlardı. Babam yörenin önde gelen kişilerinden olduğu için, kasabanın üst düzeyindeki insanları ile ilişki içindeydik. Küçük bir kızken bile annemin eteklerinin dibinde oturur onları dinlerdim. Mesela “Ekmekçi Kadın’ı okuduklarını hatırlıyorum. Ve merak içindeydim “sonu ne oluyor” diye. Yine o okuma günlerinde Sefiller’ i dinledim. O günlerde cumhuriyet ilkelerini tutturabilmek için kasabalara kadar Halk Evleri açmak, okuma günleri yapmak gibi faaliyetler yapılırdı. Halktan katılabilen, merak eden varsa katılıyordu. Annem bizim yörede bu faaliyetler de başroldeydi doğrusu ve ölene kadar da elinden bırakmamıştır kitabı. Öldüğü zaman bile başucunda bir roman duruyordu.” demişti. Ağaoğlu’nun vermiş olduğu örnekte de farkındalığın;aileden,çevreden ve eğitimden geldiği gerçeğini somut bir şekilde anlatmıyor mu?